Goril Vahşi Bir Hayvan mıdır? Felsefi Bir Sorgulama
Bir filozofun bakış açısından doğaya yönelmek, yalnızca biyolojik bir araştırma değil, varlığın anlamını sorgulamanın da bir yoludur. “Goril vahşi bir hayvan mıdır?” sorusu, kulağa basit bir doğa bilgisi sorusu gibi gelse de, aslında insanın kendisiyle olan ontolojik ilişkisini açığa çıkaran derin bir sorgulamadır. Çünkü her “vahşi” tanımı, aynı zamanda “medenî” olana atıfta bulunur; yani insanın kendisini doğadan ayrı, üstün ve düzen kurucu bir varlık olarak konumlandırmasının ürünüdür.
Bu yazıda, gorilin vahşiliği meselesini üç felsefi eksende – etik, epistemoloji ve ontoloji – ele alarak doğa, insan ve bilgi arasındaki sınırları yeniden düşünmeye davet edeceğiz.
Epistemolojik Perspektif: Vahşilik Kimin Bilgisine Göre?
Epistemoloji, yani bilgi felsefesi, “ne biliyoruz”dan önce “nasıl biliyoruz” sorusunu sorar. Goril hakkında bildiklerimiz, doğrudan gözleme mi dayanır, yoksa kültürel bir çerçeveden mi süzülür? İnsan, gorili “vahşi” olarak adlandırdığında aslında kendi bilgi biçimini de ortaya koyar.
Vahşilik kavramı, tarih boyunca uygarlık ideolojisinin bir aracına dönüşmüştür. Batı düşüncesinde “vahşi” kelimesi, doğayı, doğada yaşayanı ve insanın denetiminden çıkan her şeyi tanımlamak için kullanılmıştır. Bu durumda, gorilin vahşi olup olmadığı değil, insanın kendi bilgisel üstünlüğünü nasıl kurduğu daha önemli hale gelir.
Bir insan, ormanda özgürce yaşayan bir gorili “vahşi” olarak tanımladığında, aslında doğaya dair bilgisinin sınırlarını da belirlemiş olur. Bu tanım, doğaya hükmetme arzusunun epistemolojik bir yansımasıdır. Belki de goril, bizim için değil, bizim bakışımızla “vahşi”dir.
Etik Perspektif: Vahşilikle Ahlak Arasında Bir Hat
Etik, doğru ve yanlışın, iyi ve kötünün sınırlarını çizen bir disiplindir. Ancak doğaya baktığımızda bu sınırlar bulanıklaşır. Bir gorilin doğada avlanması, alanını koruması ya da grubunu savunması ahlaki bir tercih değil, varoluşsal bir zorunluluktur. O hâlde, vahşilik bir etik sorun değil, bir varlık biçimidir.
İnsan, kendi eylemlerini ahlaki kategorilere yerleştirirken, hayvan davranışlarını da aynı ölçütlerle değerlendirme eğilimindedir. Bu, aslında etik bir antropomerkezciliktir — yani insanı evrenin merkezine koyma eğilimi. Gorilin “vahşi” olarak görülmesi, onun insanın ahlaki sistemine sığmamasından kaynaklanır.
Belki de ahlak, doğayı değil, insanın kendi korkularını yansıtır. Bir goril için vahşi olmak doğaldır; ama insan için doğallık bile kontrol edilmesi gereken bir güçtür. Bu noktada etik, doğayı düzenlemek yerine onu anlamanın bir yolu haline gelmelidir.
Ontolojik Perspektif: Varlığın Doğası Üzerine
Ontoloji, “varlık nedir?” sorusuyla başlar. Gorilin varlığını anlamak, onu sadece türsel olarak değil, varoluşsal olarak da konumlandırmayı gerektirir. İnsan, kendisini “akıl sahibi” olarak tanımladığında, gorili bu tanımın dışında bırakır. Ancak bu dışlama, insanın doğayla olan ontolojik bağını da zayıflatır.
Belki de asıl vahşilik, doğadan kopmaktır.
Goril, kendi doğal ritminde yaşayan, çevresiyle uyum içinde var olan bir canlıdır. İnsan ise doğayı dönüştürme gücüyle, bu uyumu bozan varlık haline gelmiştir. O halde, kim daha “vahşi”? Sorgulama burada tersine döner: Vahşi olan doğa mı, yoksa onu sınırlamaya çalışan insan mı?
Bu soru, Martin Heidegger’in “Varlık unutulmuştur” düşüncesini hatırlatır. İnsan, doğayı anlamaya çalışırken onun özünü unutur. Gorilin varlığını kavramak, onu kontrol etmek değil, onunla birlikte var olmayı öğrenmektir. Çünkü varlık, sadece bilinmekle değil, hissedilmekle de anlaşılır.
İnsan ve Goril: Aynı Ayna, Farklı Yüzler
Goril, insanın evrimsel geçmişinde sadece biyolojik bir atayı değil, aynı zamanda bastırılmış bir doğallığı temsil eder. Bu nedenle “vahşi goril” imgesi, insanın kendi içsel doğasından duyduğu korkunun bir yansımasıdır.
Toplum, düzeni korumak adına içgüdüleri bastırır, doğallığı “ilkel” ilan eder. Oysa öğrenme psikolojisi de bize gösterir ki, insan doğasıyla ne kadar barışık olursa, yaşam o kadar anlamlı hale gelir. Goril bu anlamda, içimizdeki doğallığın sembolüdür — bastırılmış ama özlemi duyulan bir taraf.
Sonuç: Vahşilik, Doğanın Ahlakı mıdır?
“Goril vahşi bir hayvan mıdır?” sorusu, belki de şu şekilde yeniden formüle edilmelidir: “Vahşilik, doğaya ait bir gerçeklik mi, yoksa insana ait bir yargı mı?”
Felsefi olarak bakıldığında, goril ne iyi ne kötü, ne vahşi ne de uysaldır. O sadece vardır — doğanın varoluş yasalarına göre, kendisi gibi. Vahşilik, doğanın diliyle yazılmış bir denge yasasıdır.
Belki de insan, vahşiliği doğada değil, kendi medeniyetinde aramalıdır.
Peki sen, vahşi olmayı nasıl tanımlıyorsun?
Doğallıkla vahşilik arasındaki çizgiyi kim çiziyor?
Ve en önemlisi — gerçekten evcilleşmiş bir varlık mıyız, yoksa sadece kendi vahşiliğimizi medeniyet adıyla süsleyen bir tür mü?